Ermenistan-Azerbaycan-Gürcistan
Rakip Milliyetçilikler, Etnik Karşılaşmalar ve Tanınmayan Devletler
Kafkasya’da hâkim olan çatışmaların bölgeyi tanımlayan ve şekillendiren bir dizi önemli özelliği bulunuyor. İlk olarak, farklı ve birbiriyle rekabet eden milliyetçiliklerin uzun bir geçmişe dayanan tarihsel kökenleri, farklı tarafların demografik kaygıları ve tarihte sahip olunan topraklara atıfla öne sürülen toprak iddiaları bu çatışmaların temelini oluşturuyor. Bu arka planda, farklı aktörler yeni egemen oluşumların, diğer bir deyişle yeni ulus devletlerin kurulmasına yönelik ayrılıkçı taleplerle rekabet ediyor. Ayrıca, çatışmanın gidişatına ve çatışan tarafların durumuna müdahil olan ve etki eden önemli ve güçlü üçüncü taraflar da bulunuyor. Ve son olarak, uluslararası topluluk tarafından tanınmayan farklı devletler, farklı de facto hükümetler de mevcut. Çatışmalar uzun durağanlık dönemleri ve zaman zaman yeniden alevlenen düşmanlıklar sonrası çıkmaza girmiş görünüyor. Dolayısıyla zorla kaybedilmeler konusu, çoklu aktörlerin olduğu bu çok çetrefilli bağlam, birbiriyle rekabet eden talepler ve çeşitli siyasi oluşumlar içinde ele alınmalıdır. Bu arka plan zorla kaybedilmeler konusunu ele alma ihtimalini felce uğratan çok büyük bir engel teşkil ediyor.
Arka Plan
Kafkasya’daki otonomi ve ayrılığa dair talepleri olan çeşitli silahlı çatışmalar Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) 1991 yılında çöküşü sonrası arttı. SSCB’nin çöküşü sonrası otonomiden kolektif hakların ve bağımsız devletlerin tanınmasına uzanan öz yönetime dair farklı taleplerle birlikte çeşitli etnik gerilimler ve düşmanlıklar ortaya çıktı ve bölge tarihsel toprak taleplerinin yeniden canlanışına tanık oldu. Dağlık Karabağ sorunu toprak taleplerinden doğan bu silahlı çatışmalardan biridir. 1992 yılında, SSCB’nin çöküşünün hemen sonrasında Dağlık Karabağ bölgesi Azerbaycan ile Ermenistan arasında gerçekleşen yoğun bir çatışmanın sahnesi hâline geldi. Ermenistan’la Azerbaycan arasında tarihsel olarak ihtilaflı bir bölge olan Dağlık Karabağ bölgesi, Azerbaycan tarafından yönetiliyordu. Bölgenin etnik kompozisyonundan ötürü bölgeyi kendine ait gören Ermenistan ise bunu güçlü bir şekilde reddediyor ve bölgenin asıl sakinlerinin Ermeniler olduğunu iddia ediyordu. Rekor sayıda ölü, zorla göç, yerinden edilme, infaz ve zorla kaybedilmeye neden olan silahlı çatışma 1992 yılında başladı ve 1994 yılına kadar devam etti. “Hâlâ nihai bir anlaşması olmayan çatışma, temelde iki prensip arasındaki bir çatışmadır: toprak bütünlüğü ve kendi kaderini tayin hakkı. Silahlı çatışma süresince Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 822 (1993), 853 (1993), 874 (1993) ve 884 (1993) sayılı kararları alarak Ermenistan ve Azerbaycan’a barışı tesis etme, sivilleri koruma ve çatışma boyunca işgal edilen yerlerdeki işgali sonlandırma çağrısında bulundu. Bu kararlarda Azerbaycan ve bölgedeki diğer devletlerin egemenliği ve toprak bütünlüğü de teyit ediliyordu. Bu kararların önemli bir kısmı hayata geçirilmemiştir.” 1 Hankendi/ Stepanakert’in başkent olduğu, Avrupa Konseyi’nin hiçbir üye devleti tarafından tanınmayan, fakat Ermenistan’la güçlü siyasi, ekonomik ve askeri bağları olan bir Dağlık Karabağ hükümeti etnik Ermeniler tarafından kuruldu. Ayrıca, Göç, Mülteciler ve Nüfus Komisyonu’nun yayımladığı bir rapora göre “Ermenistan, Dağlık Karabağ bölgesi ve çevresindeki işgal edilmiş yerlerde askerlerini konuşlandırmıştır. Çatışma sırasında çoğu kayıp bu alanlarda gerçekleşmiştir.” 2
Gürcistan’daki çatışmanın iki katmanı bulunuyor: Abhazya sorunu ve Güney Osetya sorunu. Ağustos 1992’de başlayan ve 13 ay süren Abhazya savaşı Gürcistan hükümetiyle etnik Abhazlardan oluşan ayrılıkçı güçler arasında gerçekleşti. Ana talep, Abhazya nüfusunun daha geniş bir otonomiye kavuşmasıydı ve Gürcistan hükümeti bunu reddetmişti. “[…] Temmuz 1993’te imzalanan ateşkes anlaşması, Sohum’u 27 Eylül 1993’te tekrar ele geçiren Abhazya ordusu tarafından delindi ve bu olağanüstü bir Gürcü toplu göçüne yol açtı. 14 Mayıs 1994’te yeni bir ateşkes anlaşması imzalandı. Abhazya hiçbir Avrupa Konseyi üye devleti tarafından tanınmamaktadır. Çatışmadaki kayıpların çoğu Abhazya bölgesinde yaşanmıştır.” 3
Son olarak, Güney Osetya’da, Güney Osetyalılar ve Gürcüler arasında 1991 yılında başlayan çatışma birçok mültecinin bölgeden kaçmasına ve nüfusun önemli bir kısmının Kuzey Osetya’ya gitmesine sebep oldu. 1992’de, Gürcistan ateşkesi kabul etti. “Ayrılıkçı ‘yönetim’ ve Gürcü makamlar tarafından sınırdaş olmayan bölgesel oluşumlarda yönetilen –sırasıyla- Gürcülerin yaşadığı topluluklar ile Osetyalıların yaşadığı topluluklar, kayıplar konusundaki bir çözümü özellikle çetrefilli hâle getirmektedir.” 4 Gürcü hükümeti, Güney Osetya hükümetinin varlığına rağmen Güney Osetya toprakları üzerinde hak iddia etmeyi sürdürüyor. “Gürcü hükümeti bölgede [Güney Osetya] ticareti durdurma konusunda gösterdiği kesintili çabalarına 2004’te başladı ve Gürcistan 2008 yılında bölgeyi askeri güçle yeniden ele geçirmeye çalıştı.” 5 Bu sefer, yeni bir Rus-Gürcü çatışması doğdu. Gürcistan ve Rusya ile Rusya tarafından desteklenen Güney Osetya ve Abhazya arasındaki çatışma 7 ila 12 Ağustos 2008 tarihleri arasında Rusya ile Gürcistan arasındaki ilişkilerin kötüleştiği bir dönemin ardından gerçekleşti. Çatışmanın 2008’de tekrar başlaması durumu kötüleştirdi ve Gürcistan’da yeni bir zorla kaybedilme dalgasını başlattı. 6
Zorla kaybetmelerin gerçekleştiği bu çatışmaların ortak bir özelliği, bir egemen devlet tarafından resmi olarak tanınan de facto hükümetlerin varlığıdır. Tanınmayan bu devletlere odaklanan akademisyenler, farklı oluşumların analizini yaparak farklı örnekler arasındaki bazı benzerliklerin altını çiziyor. İlk olarak, bu tanınmayan devletlerin hepsi, ev sahibi ülke bu devletleri tanımadıkça, ayrılan bir oluşumu tanımayı reddeden yabancı ülkelerin tutumuyla nitelenebilecek ayrılma karşıtı bir sistematik düşmanlıkla karşı karşıyadır. 7 İkinci olarak, “tanınmayan devletlerin çoğu düşük gelirli ülkelerdir” ve bu tanınmamanın getirdiği ek maliyetlerle bu oluşumlar “altyapı ve eğitime yönelik yatırımların düşüklüğüyle nitelenebilir. Aynı zamanda ciddi bir beyin göçü, güvenliğin olmaması ve ticaret önündeki kısıtlamalardan doğan bir özel yatırım yokluğuyla uğraşmaktadırlar.” 8 Bu sebeple, tanınmayan bu devletlere ekonomik, askeri ve siyasi kaynak sağlayan “yabancı hamilerin” varlığı çok önemlidir. Rusya, Gürcistan karşısında Güney Osetya ve Abhazya’nın yabancı hamisidir, zira bu devletleri “ev sahipliği yapan devlete bedel ödetmenin etkili bir mekanizması“ olarak görmektedir. Ermenistan ise Dağlık Karabağ’ı bu ihtilaflı bölgeyi topraklarına katabilme ümidiyle desteklemektedir.” 9
Kafkasya’daki bu donmuş çatışmalardaki güç ilişkileri 26 Ağustos 2008 tarihinde Rusya’nın iki yeni “bağımsız” Abhaz ve Güney Osetyalı oluşumu tanımasıyla yeniden şekillenerek oyunun kurallarını değiştirdi ve bölgedeki siyasi gerilimi olağanüstü ölçüde artırdı.10 Bütün bu unsurlar, halihazırda zor, militarize olmuş ve şiddet yüklü bir resmi daha da çetrefilli hâle getirdi.
Suç Örüntüleri
Kafkasya’daki çatışmalar bağlamında kaybolan kayıp kişilerin tam sayısı henüz bilinmemektedir. Farklı sayılar ve farklı devletler, de facto devletler ve hükümetlerle diğer uluslararası ve ulusal kuruluşların öne sürdüğü listeler vardır ve hiçbiri kesin değildir. Ayrıca, kayıpların tam sayısını belirleyebilmek için çatışmanın tüm taraflarını içeren ortak bir işbirliği ve çalışma hayata geçirilmelidir. Öte yandan, konunun aşırı siyasileşmiş olmasından ötürü, kayıpların listesini oluşturacak bir ortak işbirliği ve çalışma birkaç denemeye karşın hâlâ hayata geçirilmeyi bekliyor. Göç, Mülteciler ve Nüfus Komisyonu’nun raporuna göre, 2007 itibarıyla aralarında Dağlık Karabağ çatışması sonucu 4604 Azerbaycanlı ve 947 Ermeni; Abhazya bölgesindeki çatışma sonucu 1763 Gürcü ve 197 Abhaz; Güney Osetya’daki çatışma sonucu 10 Gürcü ve 122 Güney Osetyalı olmak üzere 7643 kişi halen kayıp durumdadır.11 Bu sayılar dikkatli bir inceleme ve farklı hükümetler, de facto hükümetler ve uluslararası kuruluşlardaki sayıların karşılaştırılması sonucu belirlenmiştir.
Bu sayıya Gürcistan’la Rusya arasında 2008 yılında yaşanmış olan çatışma döneminde kaybolanları da eklemek gerekir. İnsan Hakları Merkezi, Gürcistan İçişleri Bakanlığı’nın ilettiği verilere dayanarak 2008 yılında bakanlığın 310 kayıp insanın bilgilerini kaydettiğini belirtiyor. İnsan Hakları Merkezi’nin raporu ayrıca şunu eklemektedir: “Bu sayılar çatışma bölgelerinde (Abhazya ve Güney Osetya) kaybolan insanları yansıtmamaktadır. Buralardaki sayı çok daha yüksektir.” 12 Ayrıca, bütün bu sayıların kesin olmadığı ve tam bir sayıyı yansıtmadığı düşünüldüğünde, kayıpların ve kaybedilenlerin büyüklüğüne dair yalnızca yaklaşık bir bilgimizin olduğu görülür.
Kayıpların çoğu farklı egemen devletler, tanınmamış de facto hükümetler ya da farklı silahlı güçler olmak üzere farklı merciler arasındaki çatışmalarda kaçırılan silahlı ya da sivil bireylerden oluşuyor. Vakaların çoğunda, çatışma sırasında kaçırılan bu bireylerin hiçbirinden haber alınmadı. Kayıpların nerede olduğuna dair, işbirliği ve birlikte çalışma eksikliğinin yanı sıra kaybolan ve infaz edilenlerin kesin bir listesinin olmayışından kaynaklanan büyük veri eksiği nedeniyle, kayıp ailelerinde kayıpların hâlâ yaşıyor olabileceğine dair yaygın bir umut vardır. Göç Komisyonu raporu raportörü şunları belirtiyor: “Ailelerin sorunları ülkeden ülkeye farklılaşsa da, ağır basan mesele kayıpların akıbetini belirleme ihtiyacıydı. Ermenistan ve Azerbaycan’da, kayıpların yaşıyor olabileceği umudu birçok aile için hâlâ gerçekliğini koruyor. Bunun karşısında, Gürcistan’da kayıpların artık yaşamadığına dair kabul daha fazlaydı ve mezar yerlerinin bulunması ve kayıpların kalıntılarının ailelerine verilmesi sürecine önem veriliyordu.” 13
Çeşitli gömü ve mezar yerlerindeki kimlik belirleme çabaları her ülkede farklı seviyelerde yürütülüyor. Rapora göre, Ermenistan ve Azerbaycan’da, gömü yerlerinin belirlenmesi, haritalanması ve korunması süreci henüz emekleme aşamasındadır. 14 Bu durum, yetkililerin gömü yerleriyle ilgili gerekli bilgilere sahip olmamaları ve bu bilgiyi ancak Ermenistan ve Azerbaycan arasında kurulacak gerçek, ve somut bir işbirliği aracılığıyla edinebilecek olmalarıdır. Rapor Gürcistan’da durumun daha gelişmiş olduğunu belirtiyor. Farklı şehirlerde bulunmuş bazı gömü yerleri ve mezarlar var ve burada kalıntılardan kimlik tespiti uygun şekilde yapılıyor. Ayrıca, Gürcistan Mülteciler ve Konaklama Bakanı raportöre şu bilgileri vermiştir: “[…] Abhaz tarafında süreci kolaylaştırmak adına gerekli siyasi irade olduğu sürece, Gürcü tarafı kayıpların yerini bilmektedir ve konuyla ilgilenecek teknik uzmanlık ve kaynaklara sahiptir. Bakan ayrıca kayıp insanlarla ilgili bilgi paylaşımının Abhazya’daki ‘yönetim’le ön şartsız gerçekleştirileceğini belirtti.” 15
Bu ülkelerden hiçbiri zorla kaybedilme suçunu tanımlayan bir iç hukuk çerçevesine sahip değildir; kapsamlı bir onarım sunmamakta ya da bir tazminat programı yürütmemektedir.
Hukuki Durum
Bu ülkelerden hiçbiri zorla kaybedilme suçunu tanımlayan bir iç hukuk çerçevesine sahip değildir; kapsamlı bir onarım sunmamakta ya da bir tazminat programı yürütmemektedir. Örneğin Gürcistan’da zorla kaybedilmeler Gürcü ceza kanununda tek başına tanımlanmıyor ve faillerin cezai sorumluğu ancak kişiyi kanunsuz olarak hürriyetinden yoksun kılmayı yasaklayan hüküm kapsamında gerçekleşebiliyor.16 Farklı bağlamlarda da durum az çok aynı: iç hukuk bağlamları kayıp ailelerinin ihtiyaçları göz önüne alınarak ve bölgesel bir ortak çaba aracılığıyla yeniden tasarlanmalıdır. Bu sebeple Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin 1553 sayılı kararı kayıplar meselesinin tek taraflı çabalarla çözülemeyeceğinin ve ortak çaba gerektirdiğinin altını çiziyor ve tüm taraflara “tüm kayıp kişilerin çıkarlarını teminat altına alacak hukuki statüyü açıklığa kavuşturmak için uygun iç hukuk çerçevesinin sağlanması ve aile üyeleri ve bakmakla yükümlü oldukları kişilerin hukuki ve maddi ihtiyaçlarını gidermek amacıyla kayıp kişilerin çocuklarının velayeti, miras hakları, yeniden evlenme hakları, emeklilik hakları ve sosyal yardıma hak kazanma gibi konuları kapsayacak uygun hukuki ve idari düzenlemelerin sağlanması çağrısında” 17 bulunuyor.
Bölgede genel olarak var olan hukuki boşluğa rağmen her ülkede kurulmuş komisyonlar bulunuyor. Ermenistan’da 2000 yılında savunma bakanının başkanlığında farklı bakanlıklardan temsilcilerin ve sivil toplum kuruluşlarından (STK) bir temsilcinin olduğu Savaş Tutsakları, Esirleri ve Kayıp Kişiler Konularıyla İlgili Devlet Komisyonu kuruldu. Göç, Mülteciler ve Nüfus Komisyonu’nun raporuna göre, bilgi toplama amacıyla birer arkeolog, adli tıp uzmanı, psikolog ve bilgisayar uzmanından oluşan bir çalışma grubu kuruldu.18 Bununla birlikte, bu çalışma grubu işlevsiz gözüküyor ve komisyonun çalışmalarının Azerbaycan’la gerçekleştirilecek bir ortak çalışmayla desteklenmesi gerekiyor. Öte yandan, Azerbaycan’da Savaş Tutsakları, Esirleri ve Kayıp Kişilerle İlgili Devlet Komisyonu adını taşıyan resmi bir komisyon 1993 yılında kayıpların yerinin bulunması ve kimlik tespitinin yapılması ve savaş tutsaklarının serbest bırakılmasının sağlanması amacıyla kuruldu. Bu komisyonda STK temsilcileri ya da kayıp aileleri yer almıyor. Bununla beraber, komisyon Azerbaycan bağlamında görece başarılı olmuşa benziyor. Yetkililere göre komisyon 407 kişinin akıbetini açıklığa kavuşturdu.19 Azerbaycan komisyonu ayrıca 1998 – 2006 arası dönemde 1381 kişinin salıverilmesini sağladı. Ve son olarak Dağlık Karabağ bölgesinde kayıp kişilerle ilgili Ermenistan komisyonuyla iyi bir işbirliği olan, fakat Azerbaycan komisyonuyla işbirliği olmayan ayrı bir komisyon mevcuttur.20
Gürcistan’da, aynı zamanda Abhazya ve Güney Osetya’da, devletler ve de facto hükümetler farklı komisyonlar kurmuştur. Gürcistan’da 1996 yılında kayıp kişilerle ilgili resmi bir komisyon kuruldu ve 2005 yılında Mülteciler ve Konaklama Bakanlığı’nın yönetimi altına alındı.21 Aynı zamanda Güney Osetya ve Abhazya’da komisyonlar bulunurken, bunlar işlevsiz ve beklemede gözüküyor. Bu komisyonlar arasındaki birlikte çalışma ve işbirliğiyle bilgi ve veri paylaşımı somut ve etkili bir tesir yaratabilmek için çok önemlidir. Bu tür bir birlikte çalışma ve işbirliğinin başarılması, Gürcistan ve Abhazya komisyonlarının yanı sıra Güney Osetya ve Gürcistan komisyonları arasında gerçekleştirilen ön toplantılara rağmen, değişen siyasi bağlamın etkisi, veri paylaşımı için koşullar sunulması ve işleyen kuralların/etiğin olmamasından dolayı zor gözüküyor.
Hafızalaştırma Çabaları
Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan’daki kayıplar üzerine yazılmış en kapsamlı raporda, raportör kayıp ailelerinden 60’ın üstünde üyeyle görüştüğünü ve “düzgün anıtların yapılması ve resmi kayıp listelerinin oluşturulması üzerinden olmak üzere, kayıpların hafıza kaydının daha geniş bir bilinirliğe ulaşmasına yönelik ailelerden gelen taleplerin fazlalığı karşısında şaşkınlık duyduğunu” 22 belirtiyor. Her ne kadar farklı devletler ve hükümetler tarafından bazı adımlar atılmış olsa da, kayıplar için yapılacak anmalar, daha demokratik, çoğulcu ve kapsayıcı bir yaklaşımı benimsemek yerine, her ülkenin resmi, milliyetçi ve militarist söylemlerinin içine hapsolmuş gözüküyor. Anıtlar, müzeler ve abideler çoğunlukla vatanlarını savunurken hayatını kaybetmiş ya da kaybolmuş savaşçılar, şehitler ya da kahramanlar için yapılıyor. Abhazya Anneleri gibi kayıp ailelerinin girişimleri ya da dernekleri bulunuyor ve bunlar çoğu durumda kendi devletleri ya da de facto hükümetleriyle birlikte çalışıyor. Milliyetçiliğin üslubu ve resmi söylemin kayıplar konusunu sahiplenme çabası devletin bu sivil girişimlerle tam bir işbirliği yapacağı beklentisini uyandırsa da, raportör, ailelerden “yetkililer ve ‘yönetimlerin’ mektuplara cevap verme, kayıp ailelerinin girişimlerini destekleme, kayıplar konusuyla ilgilenen yapılara ailelerden temsilcilerin dahil edilmesi ve kayıpların anılması ya da onların anısına yapılan toplantılarda ailelerin temsil edilmesi konularındaki başarısızlığı” üzerine birtakım şikâyetler aldıklarını belirtiyor.” 23 Dahası, devlet ve hükümetler, başlangıç niteliğindeki bazı çabaları haricinde, ailelerin psikolojik destek, ekonomik onarımlar, sosyal haklar ve beklentiler gibi çeşitli ihtiyaçlarını esaslı bir biçimde ele almamıştır.
Ailelere ait farklı girişimler arasında ortak toplantıların düzenlenmesi için önemli çabalar gösterildi; her ne kadar seyrek olsalar da, Ermeni ve Azeri aileler ile Gürcü ve Abhaz aileler arasında toplantılar gerçekleşti. Bu çabalar bölgeden gelen farklı seslere ve anlatılara açık olacak ortak bir hafızayı oluşturabilmek için çok önemlidir. Raportör, bu toplantıların başarısını değerlendirirken şu gözlemlere yer veriyor: “Aileler anlaşılabileceği üzere yakınlarıyla ilgili bilgi bulabilmek konusunda çok umutluydu, fakat yapılması gereken işin büyüklüğü karşısında yılgınlığa düşüyorlardı. Aileler ayrıca karşı taraftaki ailelerin tepkilerinin ve onlarla iletişim kurmanın her zaman kolaylık içermediğini düşünüyor, gerginlikler yüzeye çıkıyordu. Bu toplantıların zorlukları bir yana, kayıp ailelerinin üyeleri ortak toplantılar düzenleme fırsatları yaratma ve aile üyelerinin tutulduğu, hayatını kaybettiği ya da kaybolduğu düşünülen yerleri ziyaret etme konusunda isteklilerdi.” 24 Kapsayıcı, çoğulcu ve çok boyutlu bir hafıza çalışması ancak bu toplantıların sayısı ve sıklığını artırmakla mümkün olabilir.
Bireysel Hikâye
ULUSLARARASI KIZILHAÇ KOMİTESİ
Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) kayıp ailelerini desteklemeye yönelik kalıcı çalışmaları, kullandığı dengeli dil ve dikkatli çabalarıyla Kafkasya bölgesindeki ana aktörlerden biridir. Kuruluş, çatışmaların başlangıcından bu yana bölgede bulunmaktadır. 2018 itibarıyla Erivan, Bakü, Tiflis’te ofisleri bulunmakta ve Dağlık Karabağ, Abhazya ve Güney Osetya bölgelerinde kalıcı varlık göstermektedir. 25
Göç, Mülteciler ve Nüfus Komisyonu raportörü, ICRC’nin Kafkasya bölgesindeki olumlu ve yapıcı rolünü teslim ediyor: “Kayıplar konusunu çözmeye katkıda merkezi ve önemli bir rol oynadı. Bölgedeki tutsakların, esirlerin ve kayıpların kimliğinin belirlenmesi, takas edilip geri döndürülmesine katkıda bulundu. ICRC bölgede odak noktası olup kayıp durumdaki yakınlarını arayan birçok aileye destek verirken, kayıplar sorununu çözmek ve ailelere destek olmanın yetkililerin ve ‘yönetimlerin’ sorumluluğu olduğunu vurgulamak için büyük uğraş veriyor.” 26
Örneğin ICRC, Gürcistan’da, 2010 yılında “1990’lı yıllarda ve Ağustos 2008’de yaşanan silahlı çatışmalar ve bunları izleyen dönemle ilişkili olarak kaybolan kişilerin akıbetinin açığa çıkarılması için” 27 somut ve kalıcı mekanizmalar kurmayı başardı. ICRC’nin Gürcistan misyonunun başında olan Bilijana Milosevic “2013 ila 2015 arasında bölge boyunca konuşlanmış 22 mezar yerinde 162 kişinin kalıntılarının elde edildiğine; bu kalıntılardan 81’inin kimlik tespitinin yapılıp ailelere teslim edildiğine” 28 işaret ediyor.
Ayrıca şunların altını çiziyor: “ICRC sürecin tüm aşamalarına doğrudan dahildir. Mezar yerlerinin konumlarıyla ilgili bilgilerin toplanıp birleştirilmesi ve kayıp ailelerinden antemortem verilerin ve biyolojik referans örneklerinin toplanması, adli tıp kimlik tespiti için vazgeçilmezdir.” Ayrıca, ICRC insan kalıntılarının kimlik tespitini kolaylaştırmak için Arjantinli adli tıp uzmanlarından oluşan bir ekiple çalışıyor.
Ek olarak, ICRC kayıp ailelerine psikolojik, hukuki, idari ve ekonomik ihtiyaçlarını karşılamada destek sağlıyor. “Gürcistan Kızılhaç Topluluğu, yerel sivil toplum örgütleri ve birkaç istekli kişi de destek veriyor. Bugüne kadar, Gürcistan’da 1100 kayıp ailesi geçim şartlarını iyileştiren ve kendi kendilerine yeter hâle gelmelerini sağlayan ICRC’nin mikro ekonomik girişim projelerinden yararlandı.” 29 Bu resim uluslararası oluşumların ve çabalarının, özellikle devletlerin kayıp ailelerine destek olmada isteksiz ya da olanağa sahip olmadığı yerlerdeki önemini örnekliyor.